Enkazın
baş sorumluları kim?
Müteahhitler sorumlu. Belediyecilerin
sorumluluğu daha da fazla. Ama Türkiye'nin son 40 yılına
damgasını vurmuş bir politikacıyı da unutmamak gerek
7.4 şiddetindeki depremin artçı şokları giderek
seyrekleşiyor. Ama o korkunç depremi hasarsız atlatmış
olanların bile, TV'deki deprem sonrası görüntüleri
izledikten sonra psikolojik dünyalarındaki artçı şoklar
giderek büyüyor.
Hepimizde derinleşen bir hüzün, yardıma
koşamamanın ezikliği ve sadece kendi cebini düşünen
geçmiş belediye ve devlet yöneticilerine karşı artan bir
öfke...
ANAP ve DYP iktidarlarının sorumsuz belediyecileri
herhalde şu günlerde kaçacak delik arıyorlardır. Meydan
nasıl da tümüyle onlara bırakıldı? Sivil toplum adına
sesini yükseltmek isteyen vatandaşlar, medyadaki kimi
arkadaşlarımızın da maalesef katkılarıyla! nasıl da
susturuldu?
Balık baştan kokar! Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'in her birinin ne mal olduğu son dönemde iyice açığa
çıkmış "has evlatlarıyla" (kayınbiraderi Ali
Şener, müteahhit Kamuran Çörtük ve batık işadamı Cavit
Çağlar) çektirdiği "büyük aile fotoğrafı"nın
tam deprem öncesinde bir gün arayla hem Radikal, hem de
Milliyet gazetelerinin birinci sayfa manşetlerinde yer alması
ne büyük raslantı!
Siyasetimizin
son 40 yılına damgasını vurmuş bu zat, bugün artık benim
gözümde deprem sonrası enkazın da baş sorumlusu. Dileyenin
dilediği gibi at koşturabildiği, yasaların fütursuzca
çiğnendiği, kamuyu kollama adına hiçbir olumlu adımın
atılmayıp, tam tersine halkı soyup cepleri doldurma üzerine
bir tezgahın düzen haline getirildiği bu ülkede rahmetli
Turgut Özal'ın hakkını! kimse yiyemez. Ama Demirel'in 40
yıla yayılmış kilit rolünü! de artık açıkça telaffuz
etmenin zamanı geldi galiba.
Tüketici köşemize yıllardır gelen şikayetler
nedeniyle belediyelerin bu depremde müthiş sorumlulukları
olduğundan kuşkum yok. Müteahhitlerin sorumlulukları da
günlerdir yazılıp çiziliyor. Ama sanayicilerimizin
bilinçsizliği de akıl alır gibi değil. Gitmişler Türk
sanayinin önemli bir bölümünü, tam da fay hattının
üzerine kurmuşlar. Dünyanın en muteber yabancı ortaklarını
da yanlarına alıp fay hattı üzerinde en modern tesisleri
inşa etmişler. Denize yakın diye, İstanbul'a yakın diye...
Herhalde başka nedenleri de vardır.
Tüketici
olarak bizler, herhalde bu olayda en az sorumluluğu olanlarız.
Bir kere çoğumuzun zar - zor başını sokacak bir göz evi
var. Dolayısıyla "ev iyi mi yapılmış, kötü mü"
diye inceleme lüksü yok.
Gazetedeki odamın penceresinden dışarı
baktığımda, şu anda tam karşımda otoyolun bitimindeki
çayırlara kurulmuş onlarca çadır var. Çadır dediysem öyle
sahici çadır falan sanmayın. Battaniyeler, yorganlar ve
çarşaflardan oluşan, sopalarla tutturulmuş barınaklar...
Bu görüntünün hemen ardında ise sıvasız,
tepelerinde filizleri duran gecekondular... Burası Bağcılar.
İstanbul'da Avcılar'dan sonra depremden en fazla zarar gören
ikinci yöre. Herhalde çadırdakilerden bir bölümü de evleri
yıkılmış olanlar. Depremin merkez üssü İstanbul'a daha
yakın olsaydı, gazetedeki odamdan görebildiğim sıvasız
gecekondulardan da eser kalmazdı...
Vatandaş bunu yapmasın diyemezsiniz. Çünkü
alternatifi sokakta oturmak. Ama bunun yapılmasına engel olmak
devletin ve belediyelerin hem görevi, hem de sorumluluğu. Tabii
bu arada belediyeler ve resmi mercilerle işbirliği içinde
buralara gecekonduları diken Mafyamızın da hakkını yememek
lazım. Dolayısıyla ekmek parasını zar zor kazanabilen kesim
"sen neden oralarda yaşıyorsun, o gecekonduyu
yaptın" diye suçlanamaz.
Hangi evde oturacağının tercihini yapabilecek
mali güce sahip olanlara ise doğru bilgiyi kim verecek sizce?
Üçkağıtçı müteahhit mi, yoksa çoğu rüşvet almadan
adımını atmayan ANAP'lı ve DYP'li eski belediyeciler mi?
Elbette az sayıda da olsa müteahhidin de
namuslusu, belediyecinin de halka hizmet etmek için bu göreve
talip olmuş olanı (neyse ki son seçimlerde çoğundan
kurtulduk) var. Ama onca eğrinin arasında doğruyu nasıl
ayırdedeceksin?
Deprem gecesi
ayırımına vardım ki, müteahhidin kendisinin oturduğu
apartmanda oturmak çok güvenceli bir çözüm olabilir. Adamın
kendi hayatını tehlikeye atmak istediği herhalde
düşünülemez.
Bundan sonrası için yaptırmamız gereken ise
evimizin depreme ne kadar dayanıklı olduğunun sağlıklı bir
tesbiti. Ben kendi hesabıma sitedeki komşularımı ikna
edebilirsem, bedeli ne olursa olsun ödemekten kaçınmayıp
apartmanlarımızın deprem dayanıklılığının
ölçtürülmesinden yanayım. Tabii bu arada apartmanımızın
üzerinde bulunduğu zeminin de deprem dayanıklılığını ve
kalitesini ayrıca öğreneceğim.
Dün TV'de izledim. Avcılar'da depremden 24 saat
sonra enkazın altından sağ çıkan bir hanım, "bizim ev
her kamyon geçişinde sallanırdı zaten. O yüzden sarsıntı
başladığında deprem olduğunu bile anlamadım" diyordu.
Ama bugün artık hepimiz biliyoruz ki, Avcılar'daki yapılaşma
kayan bir zemin üzerinde oturuyor.
Evleri kayan zeminin üzerinde olanlar, belki
önümüzdeki dönemde imkanları ölçüsünde daha sağlam
zeminler üzerindeki yörelere taşınmayı da
düşüneceklerdir.
Yine kendime
döneyim. Evimizin deprem dayanıklılığını ölçtürdükten
sonra ve eğer yeterince dayanıklı çıkmazsa (umarım
dayanıklı çıkar) anlayabildiğim kadarıyla çok da
abartılı bir harcama yapmadan demir putreller, yeni kolonlar
falan ekleyerek depreme dayanıklı hale getirilmesi mühendislik
açısından pekala mümkün. Nitekim asistanlarımdan Pınar
Figen'in Avcılar'daki evi depremde hasar gördü. 5 katlı
apartmanın taşıyıcı kolonlarından biri eğrildi. Demirler
dışarı fırladı. 2 gündür apartman tamir ediliyor. Eğrilen
kolon tepeden delinerek demirleri yeniden yerleştirilip tekrar
beton dökülüyormuş. Eğrilen kolonun taşıma işlevi ise
tamir süresince -geçici olarak yerleştirilen- başka
taşıyıcılara devredilmiş.
Evleri depreme dayanıklı hale getirmek konusunda,
kendi ülkeleri de deprem kuşağında olan ve büyük depremler
yaşamış Japonların çok uzman olduklarını biliyoruz. 1980
sonrası Türkiyesi'nin devlet ve yerel yönetimler düzenine
yabancı oldukları için bizim gözümüzde güvenilirlik açısından
da herhalde bayağı yüksek prestijleri var. Umarız hasarlar
kaldırılıp yaralar biraz sarıldıktan sonra evlerimizi
depreme daha dayanıklı hale getirmek konusu gündeme gelir ve
karşımızda da başta Japonlar, bu konuda deneyimli ve
güvenilir firmaları bulabiliriz.
Ayrıca ben, evimizin deprem dayanıklılığı ile
ilgili bilgileri DSP'li Mustafa Sarıgül'ün başkanı
bulunduğu Şişli Belediyesi'nden alacağım için gönül
rahatlığı içindeyim. Zira geçmiş dönemdeki ANAP'lı 2
belediye başkanına da (Gülay Aslıtürk ve halefi Cüneyt
Akgün) o kadar inanmıyordum ki, böyle bir durumda dilleriyle
kuş tutup bana en doğru bilgileri aktarmış olsalar bile
ciddiye alamaz, kuşku içinde yaşamaya devam ederdim.
Meral Tamer - Milliyet - 20.08.1999
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr