7.4'lük deprem,
Demirel'i sarsmaz!
Okur soruyor: Televole sanatçılarını devlet
sanatçısı yaptınız da AKUT gönüllülerini Çankaya'ya
çağırmayı neden düşünmediniz?
Okur hatırlatıyor: Erzincan depreminde
yıkılan SSK hastanesinin ilk müteahhidi Demirel'di.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e karşı yıllar boyu
içimizde birikmiş ne büyük bir öfke varmış meğer.
"Enkazın baş sorumlusu kim?" başlıklı yazım
üzerine gazeteye telefon, e - mail ve faks mesajları adeta
yağdı. Demirel'e karşı öfke selinin bu boyutlarda olduğunu
hayal bile edemezdim.
O yazıyı "cesaret gösterip
yazabildiğim" için birkaç gündür okurlarımın
gözünde gerçek kahraman mertebesine yükselmiş bulunuyorum.
(Oysa ben o yazıyı yazmanın cesaret gerektirdiğini doğrusu
hiç düşünmemiştim. Hala da düşünmüyorum. Hiç
tanışmadığımız okurlarımın yanı sıra beni yıllardır
tanıyan dostlarımın bile aynı görüşte olmalarına
açıkçası şaşırdım.)
Demirel yazısının Milliyet okurları üzerindeki
etkisi, Türkiye aleyhtarı Geceyarısı Ekspresi filmini yine
ısıtıp önümüze koydukları için halkı protestoya
çağırdığımız Sony'ye gösterdikleri sert tepkiden farklı
değil. Sony örneğinde Türk düşmanı 21 yıllık bir filmdi
söz konusu olan. Okurun gözünde şimdi de benzeri bir durum
söz konusu demek ki!
Okurlarımız, gönderdikleri yazıları mutlaka
yayınlamamı, bu konuyu gündemde tutmamı, hatta kampanya
haline dönüştürmemi, Demirel istifa etme noktasına
gelinceye kadar bu işin peşini bırakmamamı, diğer köşe
yazarlarının da Demirel'in gerçek yüzünü açıkça gözler
önüne seren yazılar yazmalarını istiyorlar.
Depremin
ardından duygularımı dile getirdiğim o yazıyı yazarken,
Demirel'in istifasını aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Hƒlƒ da farklı düşünmüyorum. Defalarca indirildiği o
sandalyeye mıh gibi yapışmasının ardındaki nedenleri
düşündüğümde, bundan sonrası için farklı davranmasını
gerektirecek bir durum da yok ortada.
Ancak okurlarımız bu konuda daha iyimser.
Örneğin İstanbul'dan yazan genç okurum Hasan Ünal bakın ne
diyor:
"Meral abla sen, 7.4 şiddetindeki Marmara
depreminden daha elim ve daha vahim bir yaraya parmak bastın.
Türkiye'de yeni bir sivil hareketin başlama vuruşunu yaptın.
Demirel Türk siyasi hayatından çekilinceye kadar, bu depremler
daha da şiddetlenerek devam edecektir. Cesaretini yitirip
tereddüte düşecek olursan bil ki biz gençlerin gücü, sonuna
kadar senin arkanda olacaktır."
Türkiye'de böylesi bir sivil hareketi başlatmak
haddime düşmemiş. Ama keşke bu depremin enkazından, Demirel
türü politikacılara istifadan başka seçenek bırakmayacak
bir sivil toplum hareketi filizlenebilse... Belki de depremden
hasar görmeden çıkan vatandaşlara düşüyor bu görev.
Ankara'dan
faks gönderen Prof. Dr. Yücel Kanpolat'ın "izninizle
bazı hatırlatmalar yapmalıyım," dedikten sonra
sıraladığı maddeler de belki Demirel olayının yeni baştan
düşünülmesine yardımcı olabilir:
1 - Türkiye'de devlet ihalelerini bir soygun
sistemi geleneği haline getiren İnci Baba, hangi siyasetçinin
can dostudur?
2 - Devletin onca işi varken, hangi üst düzey
çok sayın yetkilisi cuma kahvaltılarını Kamuran Çörtük'le
yapar?
3 - Sayın Cavit Çağlar'ın seçim gezileri için
altına özel uçağını verdiği yüzyılın devlet adamı
kimdir?"
Cemil Turan adlı okurumuza göre Demirel'in geçen
hafta başı gazetelerde yayınlanan aile fotoğrafında yer
alması gereken bir başka kişi ise Cavit Çağlar'ın dünürü
Emin Hattat! Turan mektubunda bizlere ayrıca çok önemli bir
olayı hatırlatıyor:
"Erzincan depreminde tamamen yıkılan SSK
Hastanesi'nin ilk müteahhidi Demirel'dir. SSK Hastanesi yerle
bir olduğunda, yanındaki bina sapasağlamdı. 1964'te AP genel
başkanı olunca inşaat işlerini devretti. Dolayısıyla proje
ve temel Demirel'e aitti. Ayrıca Demirel'in inşaatı
devrettiği kişinin gizli kƒr ortağı ve tanıdığı
olmaması düşünülebilir mi? Böyle kƒrlı bir işi
karşılıksız devreder mi? Demirel devleti bir de böyle zarara
uğratmış kişidir.
Erzincan depremi günlerinde bu olay çok kısa bir
süre basında konu oldu. Yıldırım Akbulut bir demeç verdi,
kısa bir karşı cevap verildi ve sonra da konu unutuldu."
Okurumuz Alaaddin Aktaş ise "emeklilik yaşı,
2 kez çeşitli liderler tarafından rayına oturtulmuşken,
Sayın Demirel kanunu iptal ettirerek halkı aldatmıştır"
dedikten sonra "birkaç yürekli yazar daha olsa, bu zatın
ciltler dolusu olumsuzlukları, ihmalleri ve hatta belki de
ihanetleri çıkar ortaya" diyor.
Okurumuz
Şakir Esen ise "bööyyüük Türkiye" ve "dün
dündür, bugün bugündür" kadar olmasa da Demirel'in
zihniyetini ortaya koyan bir başka ünlü sözünü
hatırlatıyor:
"Bugünkü enkazın asıl nedeni, 1960'lı
yıllarda bizzat Sayın Demirel'in dile getirdiği "bize
plan değil pilav lazım" zihniyetidir. 1965'ten itibaren
Türkiye'ye maalesef bu felsefe hakim olmuş ve damgasını
vurmuştur. Toplumumuz 1965'ten beri plansızca yenen pilavları
şimdi kusuyor."
Antalya'dan yazan avukat Erdoğan Kalkan
"enkazın baş sorumlusu, fotoğraftakidir. Çünkü
icranın başında yer almak demek, yetki sahibi olmak demektir.
Yetki sahibi, sorumlu kişidir!" sözleriyle başladığı
faks mesajında Demirel'e şu soruları soryor:
1 - Yurt dışından yardıma gelen kurtarma
ekipleri teknoloji yoğun aletlerle arama yaparken, 40 yıldır
siz bu konuda ne yaptınız? Hangi emir ve talimatları verdiniz?
Mühendis diplomanıza rağmen bilmiyor muydunuz bu ülkenin
fay hattında olduğunu?
2 - Bu ülkenin hiçbir sorununu çözemediğiniz
için midir koltuğu bırakmayışınız? Kendini başarılı
bulan kişi dinlenmek için kenara çekilir.
3 - "GAP'ı gaptırmam" demek icraat
değildir. GAP'ta domates üretmek tarımdır. Domatesin genleri
üzerinde oynamak teknolojidir, icraattır, bilimdir. Siz
teknoloji, icraat ve bilim adına ne yaptınız?
4 - Önceki yıllarda yaşanan sel ve deprem
felaketleri üzerine, hangi ilin valilerini çağırdınız da
"doğal afetler ve terörist faaliyetlere karşı ne gibi
sivil savunma çalışmalarınız var" diye hesap sordunuz?
5 - Bir avuç aydın ve sorumlu insanın faaliyeti
olan AKUT'a karşı ne tür bir moral destek verdiniz? Televole
sanatçılarının Devlet Sanatçısı yapıldığı Çankaya'ya
AKUT gönüllülerini çağırmayı niye düşünmediniz?"
Adapazarlı okurumuz Ahmet Güncü ise yılların
hayal kırıklığını dışa vuruyor: "1967 yılında
deprem olduğunda Demirel bize gelip bütün yaralar sarılacak,
dedi. İktidarı döneminde 4 kere imar affı çıkaran bu zat 30
yıl sonra gelmiş yine aynı şeyi söylüyor!"
Yazımın bir
kampanyaya dönüşmesini dileyen okurlarımdan Sinan Malkoç ise
düşüncelerini şöyle dile getirmiş:
"Türkiye'yi yıllardır idare eden muhterem,
bugün sütten çıkmış ak kaşık gibi baba! rolünü
üstlenmiştir.
Şurası bir gerçek ki, bu kişi ve etrafındaki
değişmeyen anlayış, Türkiye'deki tüm düzensiz işlerin,
yanlışlıkların, adam kayırmanın, irticanın, kardeş
kavgasının, sol ve sağ çatışmasının (yazılacak daha çok
gerçek var) baş sorumlularıdır. 1965'ten beri ülke bu
felsefeyle yönetilmektedir. Zaman zaman kendilerine yapılan
müdahaleden ise halkın acıma duygularını sömürerek malesef
daha güçlü olarak geri gelmektedirler.
Türkiye'yi 1965'ten beri bir devlet değil, kabile
zihniyeti ile yönetmişlerdir. Politikacılık bu kişi ve
kişilerden ötürü ülkeye gerçekten hizmet edecek kişilerin
kaçtığı bir meslek haline gelmiştir.
Kampanyanızın devam etmesi halinde çok destek
bulacağına inanıyorum. İnsanlarımızın, gerçekleri
sizlerle anlayarak gerekli radikal değişimleri yapması umudu
ile..."
Telefonlarını yanıtlayamadığım ve yazılarına
yer veremediğim çok sayıda okurum ve dostlarımdan özür
dileyerek son sözü Ankara'dan yazan yüksek mühendis Tahir
Turhan'a bırakıyorum:
"Bu felaket konusunda tek kelime söylemeye
hakkı olmayan, görüşlerini belirtmeye hiç mi hiç hakkı
olmayan tek kişinin Demirel olduğunu belirtmek isterim."
Meral Tamer - Milliyet - 24.08.1999
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr