Demirel'in tekzibi ne
işe yarar?
Sayın Cumhurbaşkanı'na, tam da görev
süresinin uzatılması gündemdeyken bu tür bir tartışmanın
açılmasını acaba avukatları mı telkin ettiler, yoksa aile
fotoğrafındaki yakın dostları mı?
Demirel adına avukatı Ceyhan Mumcu (Uğur
Mumcu'nun ağabeyi) tarafından kaleme alınan cevap ve düzeltme
metnini önceki gün bu köşede hepiniz gördünüz. Bu
"hepiniz" sözcüğünü göğsümü gere gere
yazabilirim. Zira sayın Cumhurbaşkanı'nın cevabi metni
yayınlandığından bu yana Milliyet okurlarından ve hatta
okumayanlardan (nereden haberleri olduysa) gelen destek
telefonlarını, faks ve e - posta mesajlarını başka türlü
izah etmem mümkün değil.
Gazetemiz yöneticileri sağolsunlar, bu özel
ilgiyi dikkate alarak yarım sayfalık köşemi, bugün için tam
sayfaya çıkardılar. Böylelikle sayın Cumhurbaşkanı,
sizlerin görüşlerini de -çok az bir bölümünü de olsa-
yandaki ve alttaki sütunlarda daha geniş öğrenme olanağı
bulabilecek.
Sevgili Haslet de köşemize konuk bugün. Demirel'e
ve Ceyhan Mumcu'ya tepkisini yandaki enfes karikatürüyle dile
getiriyor.
Bu arada tanıdık - tanımadık pek çok okurum
nedense beni pek merak etmiş. Beni bilgisizlik ve düzeysizlikle
suçlayan hakaret dolu yazının köşemde yayınlanmasını,
gazete yönetiminin bana karşı bir tavrı olabileceği
kaygısını duymuş ve en azından bu konuda
susturulabileceğimden endişelenmiş. (Zira son dönemde tekzip
metni yayınlayan gazete kalmadı pek. Avukatlardan gelen metni
yayınlamazsanız, mahkeme kararı ile metin bir ay içinde
yeniden önünüze gelebiliyor. Ama genelde 30 milyon liralık
para cezası tercih ediliyor ve tekzip hiç yayınlanmıyor.)
Benim için kaygılandığınızdan dolayı hepiniz
sağolun. Ama kesinlikle yok böyle bir şey. Tam tersine Uğur
Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu'yu, ülkemizin son 40 yılına
damgasını vuran Süleyman Demirel'in avukatı olarak karşımda
gördükten ve yazılan metne gerek Türkçe imla kuralları,
gerek cümle düşüklükleri ve gerekse benim yazılarımı
kavrayış düzeyi olarak müthiş şaşırdıktan sonra, bu
metni sizlerle paylaşmaktan beni kimse alakoyamazdı. Gazete
yönetiminin büyük bölümünün ve İstanbul'daki
avukatlarımızın tekzip metninin yayınlanmaması konusundaki
telkinlerine rağmen metnin yayınlanmasında ben ısrarcı
oldum. Cumhuriyet gazetesinde 18 yıl birlikte çalıştığım
arkadaşım Uğur Mumcu'nun ağabeyinin, Demirel'i bana karşı
savunmak üzere nasıl karşıma çıktığını göresiniz
diye...
Hepimizi dünyada temsil eden Sayın
Cumhurbaşkanımız adına yazılan bir metnin yakışıksız
üslubuna, imla hatalarına ve cümle düşüklüklerine
şaşasınız diye...
Ali Şener, Kamuran Çörtük ve Cavit Çağlar'ın
avukatlığının, (tıpkı aile fotoğrafında olduğu gibi)
Demirel'le ilgili bir tekzip metninde de yer aldığına tanık
olasınız diye...
Ağabeyi tarafından kaleme alınmış ve
Çağlar'ı Ai Şener'i ve Demirel'i savunan o metni Uğur Mumcu
görseydi acaba ne derdi? Ben bu metni aynen yayınlayarak,
karşı tarafın cevap hakkına duyduğum saygıyı ve onların
sandıklarının aksine sayın Cumhurbaşkanı'na karşı
kişisel bir takıntım olmadığını da ortaya koymuş oldum
sanırım.
Metinde, Demirel gibi eylemleri tarihe malolmuş
tarihi bir kişiyi yine tarihin değerlendireceği belirtiliyor.
Tarih elbette değerlendirecek Sayın Demirel'i. Türkiye'nin
yazgısına damga vurduğu icraatını bütünüyle
değerlendirecek. Türkiye'de bugün yalnızca depremden ibaret
olmayan bir enkazdan söz ediliyorsa, daha 1960'larda AET'ye
ortak üye olan Türkiye bugün eski komünist ülkelerin bile
kabul gördüğü AB'nin kapısında süründürülüyorsa bunda
kimin sorumluluğu var acaba?
Sayın Demirel'in kesintisiz başbakanlık
yaptığı 1965 - 71 dönemi, Türkiye'de sanayileşmenin en
büyük sıçrama yaptığı, yatırımlarda sanayinin en büyük
payı aldığı, özel sektör sanayiinin kurulduğu 1. ve 2.
plan dönemleri.
Mustafa Sönmez'in İstanbul'un 2 Yüzü adlı
kitabındaki verilere göre imalat sanayiin katma değer
içindeki payı 1964'te yüzde 49.03'ken 1974'te yüzde 55. 6.5
puan yükselmiş.
Sanayinin yapılanmasında, yer seçiminde bir
sorumluluk söz konusuysa, tabii ki o döneme bakmak lazım. Bu
yatırımların tümünün teşvikli olduğunu düşünürseniz,
sanayiiyi o bölgede yoğunlaştıran baş sorumlunun kim
olduğunu da kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.
Kalkınma planlarında yatırımlarda bölgeler
arası dengeden sıkça söz edildiği halde neden bu dengenin
gözardı edilerek Marmara Bölgesi'ne önem verildiğini ve bölgenin
fay hattı üzerinde bulunduğunun, mesleği mühendis olan
İTÜ mezunu bir başbakan tarafından neden kaale
alınmadığını da sorabilirsiniz. Acaba sanayinin o bölgede
yoğunlaşması teşvik edilmeseydi, bölge bu kadar göç alır,
ölü sayısı bu mertebelere ulaşır mıydı?
Ayrıca neden Demirel'i "tarih
değerlendirir" diye oturup bekleyelim? Neden bugün
değerlendirmeyelim? Tarihi yazacak olanlara karınca kararınca
dipnotu olabilecek noktaları neden ortaya koymayalım?
Metinde deniyor ki, "Cavit Çağlar, yasalar
önünde herhangi bir yanlışlık mı yapmıştır?"
Demek İnterbank'ı satın aldıktan sonra içini
boşaltıp devlete kakalamak ve devleti milyar dolar mertebesinde
zarara uğratmak, sayın Cumhurbaşkanımıza göre "yasalar
önünde herhangi bir yanlışlık" sayılmıyor.
Metinde deniyor ki, "bir tarihi kişiyi,
enkazın baş sorumlusu olarak suçlamadan önce, bu felakette
Cumhurbaşkanı'nın hangi kusurlu eylemlerinin olduğunu açık,
seçik ve kanıtları ile ortaya koymak gerekmektedir."
Önceki günden beri okuyucularımızdan gelen
mesajlarda okurlarım gayet net olarak anlamışlar ki ben o
yazılarda enkazdan sayın Demirel'i sorumlu tutarken tabii ki
fiilen depremi kasdetmiyorum, bu felaketteki nihai sorumluluk
taşıyanların başında, ülke siyasetinin son 40 yılına
damgasını vurmuş bir kişi olan Demirel'in gelmesi
gerektiğine işaret ediyorum. Anlaşılan bu farkı sadece
düzeltme metnini kaleme alanlar anlayamamışlar.
Sayın Cumhurbaşkanımız adına düzeltme metnini
kaleme alanlar, bir okurumuzun AKUT'la ilgili önerisini de
yanlış anlamışlar. AKUT'un enkazın başından kaldırılıp
Çankaya'ya davet edilmesini kim istiyor ki? Okurumuzun orada
vurgulamak istediği, magazin sanatçılarına Çankaya
Köşkü'nde devlet sanatçısı diye plaket veren bir
zihniyetin, AKUT gibi örgütleri gözardı ettiği.
Metinde "sosyal güvenlik yasası
onaylanmışken, Cumhurbaşkanı'nın bu yasayı iptal ettirdiği
şeklindeki bilgisiz bir okuyucu iddiasını bile süzmeden"
yazıya döktüğümden söz ediliyor. Oysa okurumuzun emeklilik
yaşıyla ilgili dikkat çekmek istediği nokta şu:
Süleyman Demirel ilk iktidara geldiğinde emeklilik
yaşı kadınlar için 55, erkekler için ise 60'tı. 1969'da
Demirel yaş haddini kaldırdı ve kadınlarda 20, erkeklerde 25
yılda emekliliği getirdi. 1986'da Özal yaş haddini yeniden 55
- 60'a çıkardı. Demirel 1992'de yeniden başbakan olunca
emeklilik yaşını kadınlar için 38'e, erkekler için 43'e
çekti.
Uğur
Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu'nun Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'in avukatı sıfatıyla bana tekzip metni göndermesi,
Milliyet okurlarını olduğu kadar, Milliyet okumayanları da
ayağa kaldırdı.
Her telefon eden hayretlerini dile getiriyor ve
Ceyhan Mumcu'yu bundan böyle Uğur Mumcu davasında görmek
istemediğini ısrarla belirtiyor.
Ceyhan Mumcu'nun her fırsatta "kardeşimi
sistem öldürdü" dediğine dikkat çeken İstanbullu
avukat Celal Toprakoğlu, "Ceyhan bey şimdi nasıl oluyor
da sistemin başını temsil eden kişinin avukatlığını
yapıyor" diye soruyor.
Bir başka okurumuz Özgür Yaşar ise tepkisini
"Ceyhan Mumcu derhal kardeşi Uğur Mumcu'nun davasından
çekilmelidir. Bu usluba imza atan biri, ağabeyi bile olsa Uğur
Mumcu'yu savunamaz. Kendisi Demirel ailesini savunmaya devam
etsin," diyerek dile getiriyor.
Okurumuz Cemal Akcan'ın e - posta mesajı ise az ve
öz:
"Ceyhan Mumcu, Baba'nın avukatı ha? İsim
benzerliği olmasın sakın?
Vaaayy beeee!..
Sevgili Tamer. Baba ile mücadelede yanınızdayız.
Karşımızda vekil Mumcu'lara rağmen!.. Her Mumcu
"Mumcu", her baba da "Baba" değildir.
En büyük holdinglerimizden birinde üst düzey
görev yapan adı bizde saklı bir okurumuz ise hem
umuzsuzluğunu dile getiriyor hem de umuda doğru bir sıçrama
yapıyor:
"Uğur Mumcu'nun ağabeyi size karşı
Demirel'in avukatlığını üstlenmişse, artık bu memlekette
yapacak ne kalmıştır ki bizlere... Siz bırakın Demirel
hakkında yazı yazmayı... Köşenizi sivil tplum örgütleriyle
ilgili yazılara ayırın. Onlar çok güzel çalışıyorlar.
Onların filizlenip daha etkin olmasına hep birlikte çaba
harcayalım. Çünkü bizlerin özlediği çözüm
onlarda..."
Cumhurbaşkanı Süleynan Demirel'in önceki gün
yayınladığımız düzeltme yazısına tepki duyanlardan biri
de Şikago Üniversitesi araştırma bölümünde çalışan
Fethi Okyar. Atatürk'ün silah arkadaşı ve eski
başbakanlardan Ali Fethi Okyar'ın torunu olduğunu tahmin
ettiğim Fethi Okyar, ABD'den gönderdiği e - posta mesajında
şöyle diyor:
"Sevgili Meral Tamer,
Deprem sırasında Cumhurbaşkanı ile ilgili
yazmış olduğunuz harika yazıları okumuş biri olarak, bugün
tekrar Cumhurbaşkanı kelimesini başlığınızda görünce
heves ve iştahla okumaya başladım.
Doğrusu yazının sonuna gelene kadar bunun
gerçekten Cumhurbaşkanı tarafından dolaylı olarak
gönderilmiş mi, yoksa dilin en ince maharetleri kullanılarak
yazılmış çok usta bir eleştiri yazısı mı olduğunu
anlayamadım.
Ama neyse ki en sonunda merakım giderildi ve insan
(hem de böyle kurnaz bir insan) nasıl olur bu kadar zaman
düşünüp taşınıp böyle bir yazı yollayabilir diye
düşündüm. Öyle görünüyor ki koltuktan gına gelmiş,
kendi kuyusunu kazıyor gibi bir his oluştu.
Bu vesile ile deprem sırasında Cumhurbaşkanımız
hakkında yazdıklarınızdan dolayı ne kadar mutlu olduğumu
belirtmek istiyorum. Saygılarımla
A. Fethi Okyar - Şikago
ANAP İstanbul
milletvekili Yılmaz Karakoynlu, Cumburbaşkanı'nın düzeltme
yazısına duyduğu tepkiyi yalnız bana iletmekle kalmadı,
aynı konuya dün Sabah gazetesindeki köşesinde de değindi.
"Sayın Tamer,
Bu tekzip mektubunu siyasal olarak nasıl
değerlendireceğiniz elbette ki sizin bileceğiniz husustur.
Ama, Türkçesi konusunda söylenecek çok şey
vardır.
Şu aşağıya aldığım satırlardaki büyük
harflerin seçimini hangi imla kılavuzunda bulabilirsiniz?
"Devletimizin Varlığı ve
Bağımsızlığını, Vatanın ve Milletin Bütünlüğünü ve
Egemenliğini, Demokratik Hukuk Devletini simgeleyen
Cumhurbaşkanı'nı deprem felaketinden sonra ortaya çıkan tüm
acılardan sorumlu tutmak, bu acıları sömürerek ona yönelik
bir kampanyayı açmaya kalkışmak bir tür deprem sonrası
şoku ve şaşkınlığıdır.
Suçlamalar mantık ve bağlantıdan uzaktır. Basun
Etiğine ve Demokratik Hukuk Devletinin simgesine, her
yurttaşın göstermesi gereken saygıdan uzaktır.
Bu Ulusal felaketin altından kalkmamız için en
zorunlu tavır Ulusal birliğin..."
Sayın Tamer,
Bu yazıdaki hakaret içeriği, sizin
yazdığınızdan daha ağırdır. Asıl siz mahkemeye
başvurun... Selam ve saygılar
Yılmaz Karakoyunlu
İstanbul Milletvekili
"Sayın
Cumhurbaşkanı,
Önce bu ülkeyi 40 yıldır ben yönetiyorum"
diye övüneceksiniz. Sonra "benim bu işlerde ne kusurum
var?" diyeceksiniz. Fay hattı üzerinde bu kadar yoğun ve
kalitesiz yapılaşma olurken bu ülkeyi herhalde ben
yönetiyordum. Saygılar."
Eczacı Ergin Gül
"Tekzip
baştan aşağı sizi doğruluyorken, ülkedeki saptırmanın
(takıyye) boyutlarını da gözler önüne seriyor.
Cumhurbaşkanı'nın Şırnak'taki çobanın
koyunlarından bile sorumlu olduğunu ne siz bsöylediniz, ne
ben, ne de herhangi bir yurttaş. Kendisi söyledi. Öyleyse
Körfez'e istif edilen insanlardan, oraya sıkıştırılan
sanayiden sorumlu yoksa Şırnak'taki çoban mıydı, siz
miydiniz, ben miydim?"
Mustafa Aksoy - Bolu
Cumhurbaşkanı Demirel depremzedelere "takdiri
ilahidir" dedi.
Rantçı belediye başkanı ve politikacı göz
yumar, memur rüşvet alır, mütteahhit malzemeden çalar,
mühendis zemin etüdü yapmaz. Türkiye'nin temel sorunu bu.
Tüm bunlar gün gibi ortadayken Cumburbaşkanı
"takdiri ilahi" deyip, işin içinden sıyrılmaya
bakar.
Sizden bu "takdiri ilahi"yi tartışmaya
açmanızı bekliyorum.
Selahattin Başak - Ankara
"Köşenizde Süleyman Demirel'in vekilleri av. Ceyhan Mumcu
ve av. Sermin Gürbüz imzalı, şahsınıza yönelik
"tehdit" mektubunu okudum. Bu yazının içeriğini
tartışmaya bile gerek yok.
Bu deprem inşaatçıdan başlayıp, en tepedeki
politikacılara kadar uzanan suç ve sorumluluk zincirinin
karanlık ilişkilerini de ortaya çıkramıştır.
Apaçık ortada olan bu ilişkileri, tüketicileri
doğru bilgilendirmek amacıyla kamuoyuna yansıtma sorumlulğunu
gösterdiniz. Bu yürekli davranışınıza, aba altından sopa
gösterilerek bu ilişkilerin üstü örtülemez.
Demogojik bir uslüpla sorulan "Meral Tamer'i
kaç kişi ciddiye alır?" sorusunun yanıtını da
müsadenizle biz verelim.
Meral Tamer'i Türkiye tüketicileri, yani bu
ülkenin tamamı ciddiye alır. Çünkü Tamer, tüketicilerin
doğru bilgilendirilmesi ve haklarının korunması için uğraş
veren, çıkar ilişkileri içinde olmayan bir basın
emekçisidir.
Sayın Tamer, sizi mahkemeye veren anlayışı
kınıyoruz. Bu anlayış yine hata yapıyor, çünkü sadece
sizi mahkemeye vermek yetmez. Bütün tüketicileri vermeleri
gerekir!"
Mehmet Sevim
Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı
Meral Tamer - Milliyet -
26.09.1999
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr